Arkadaşlar, geçen hafta milli takımın İspanya maçını izlerken herhalde çoğumuzun içinden "Bu neydi şimdi?" diye geçmiştir, değil mi? Hani maçı bırak, "Bizimkiler sahaya çıkmış mıydı ya?" diye sorduk kendi kendimize. 6-0'lık bir hezimet... Skor tabelası değil, sanki telefon faturası gelmiş gibi yüzümüze çarptı. Ama durun, kara bulutların arasında parlayan küçük bir ışık, hatta kıvılcım vardı! Sahada bir de "futbol" oynandı zannetmeyin, asıl olay bambaşkaydı!
Olayımız ne miydi? Tabii ki bu felaket gecesinde, Real Madrid'in genç prensi Arda Güler ile Barcelona'nın yeni gözdesi Lamine Yamal arasındaki "büyük kapışma"! Bizim Arda, maç zaten gitmiş, bari hızlı bir serbest vuruş kullanıp belki gol filan atarız diye hevesleniyor. Gel gör ki, Yamal denen afacan, topun önüne geçip "Hop dedik, nereye?" moduna giriyor. Arda da ne yapsın, "Sen kimsin ya?" dercesine minik bir itiş kakış yaşıyorlar. Vallahi, maçta başka aksiyon olmadığı için, bu itiş kakış anında herkesin gözü fal taşı gibi açıldı. Hatta İspanyol medyasına bakılırsa, bu an El Clasico ruhunun maça sirayet etmesiymiş! Ne sirayet etmesi hocam, bizimkiler zaten sirayet olmuştu maç boyunca!
İspanyol basını da olayı öyle bir abartmış ki sanırsınız Dünya Kupası finalinde tekme tokat kavga çıktı. AS, Marca, Sport, Tribuna ne varsa hepsi manşet atmış. "Kıvılcımlar çaktı!", "İtiş kakış yaşandı!", "Gülerek geçiştirdi!" falan... Ya arkadaşlar, 6-0 yenmişsiniz zaten, neyin kıvılcımını arıyorsunuz Allah aşkına? Belli ki maç o kadar tek taraflı ve sıkıcı geçmiş ki, iki genç oyuncunun anlık gerginliği onlar için "haber değeri" taşımış. Hele bir de Yamal'ın "gülerek geçiştirmesi" yorumu yok mu, tam bir "Bakın Arda sinirlendi ama bizimki takmadı bile" tribi. Sanki Arda'nın tek amacı Yamal'ı itmekmiş gibi bir hava yaratmışlar. Vallahi kahvede gırgır şamata yaparken bile bu kadar drama beklemezdik! Neyse, en azından birileri sahada olduğunu hatırladı da, o da Arda oldu.