Şampiyonlar Ligi'nin 2. haftasında, futbolseverlerin ağzını sulandıran bir maç bizi bekliyordu: Barcelona ile Paris Saint-Germain kozlarını paylaşmak için sahaya çıktı! Hani o klasik 'devler kapışması', 'erken final' falan filan... Herkes koltuğuna kuruldu, çiğdemler, çekirdekler hazır, 'şimdi gol yağmuru başlar' diye bekliyoruz. Ama ne görelim? İlk düdükle birlikte tabelada kocaman bir 0-0 parlıyor! Daha 1. dakika dolmadan maçın başlaması bile başlı başına bir olaydı, sanki kimse beklemiyordu da hakem aniden çalmış düdüğü. Anlayacağınız, şimdilik ortada paylaşılan tek şey top, o da henüz ağlarla buluşmaya yanaşmıyor.
Asıl curcuna ise ilk 11'ler açıklandığında koptu! Bir baktık Barcelona'nın kalesinde Juventus'tan tanıdığımız Szczesny var. Ne zaman transfer oldu, kim aldı, hangi menajer bu işi bağladı, bilen beri gelsin. Yetmezmiş gibi, forvette Dani Olmo ve hop! Manchester United'dan Marcus Rashford! 'Acaba transfer sezonu hala bitmedi mi?' diye interneti yenileyip durduk. Pedri, Yamal falan tamam da, bu kadro sanki 'rüyamda gördüm oynatıyorum' tadında. PSG de boş durmamış. Onların da kalelerinde Chevalier, orta sahada tanıdık yüzler olsa da, genel kadroya bakınca sanki iki takım da 'bugünlük karmayla çıkalım, bakarız duruma' demiş gibi. Resmen 'Sen kimsin, ben kimim?' bilmecesiyle başladı maç, sanki Şampiyonlar Ligi değil, halı saha maçı kura çekimi izledik.
Velhasıl kelam, Şampiyonlar Ligi'nin bu haftaki Barcelona-PSG kapışması, şimdilik sıfır golle ve 'bu hangi evrenin kadroları?' sorusuyla ilerliyor. Belki de bu, yeni nesil futbolun 'meta'sı, biz henüz adapte olamadık. Kim bilir, belki de Rashford maç sonunda 'ben buraya nasıl geldim?' diye gol atar, ya da Szczesny kendi kalesine komik bir hata yapar da 'Barcelona'ya hoş geldin' deriz. Bekleyip göreceğiz bu paralel evren maçının sonunu, ama şimdiden eğlence garantili olduğu kesin, en azından kadroların absürtlüğü sayesinde!